12 Haziran 2008 Perşembe

Hoşçakalınız dostlar

Süresi ne zaman biter bilmiyorum ama uzun süre yazmama kararı aldım. İnatla takip etmiş herkese teşekkürü bir borç bilirim. Olur da hiç yazmasam şimdiden kırdığım herhangi biri varsa da özür dilerim. Birbirinden güzel bloglarınızın daima takipçisi olacağım.

Hoşçakalın dostlar.

11 Haziran 2008 Çarşamba

Megali idea | vol 2

Çok mu şey istiyorum acaba? Su soğutmalı olsun bir de radyo olsun başka birşey istemem.

İncelikler yüzünden | 4

-Sigaraya savaşımın 8. haftasında mağlup oldum. 1 paket bitmiş. İki haftadır süren iştahsızlığın üstüne tuzla biber oldu bu mağlubiyet. Tiksiniyorum sigaradan. Dramatik bir anında ortaya çıkmıştı hayatımın. Hayatımı anlamlandıracağını düşündüğüm insanın reddiyle başlamıştı onla serüvenim. Lisemizin yanındaki trafoya gidip sigara içince çözülüyordu sanki sorunlar. Çocuk aklı işte. Yıllar o insansız geçti ama o insanı yıllar sonra tam bulmuşken bu sefer kendi hatamla kaybettim. Geri kazanılır mı bilmem ama bugün o trafo günlerini yadettim adeta. Bugüne kadar içtiğim her sigara için pişmanım ama bugünküler hariç.

-Hatalar insan içindir. Yapılan hata insanlık dışı da olsa bunlar insanın kulağına küpe oluyor belki de hani şu hep bize anlatılan klasik hikaye gibidir durum: Küfürbaz bir çocuğa babası pano alır. Çocuğa her küfredişinde panoya gidip çivi çakmasını rica eder. Küfretmeyi bıraktığında ise çivileri çökmesini ister. Çocuk ilk günlerde küfretmeye devam eder ama bir süre sonra panoya çivi çakmaktan yorulur ve küfretmeyi bırakır. Panodan çivileri söker. Babası ise küfretmeyi bırakmış olabilirsin ama o panodaki izler daima kalacaktır der. Hatalar da işte bu yüzden ders verir insana.

-Yıllardır limitli internet kullanmaktaydım. Ayda 29 ytl olarak gelen faturam son 4 ayda 60 ytlnin altına inmedi. Ucuz etin yahnisi pahalı oluyor maalesef. Sınırsız internete çevirdim. Hiç olmazsa artık ayda ne kadar fatura ödeyeceğimi önceden bileceğim.

-İstanbul'dan gelenler Ankara'yı Ankara'dan gelenler İstanbul'u karışık buluyor. Adeta gizli bir kanun varmışçasına ikisini birden sevene ise ömrümde denk gelmedim. İkisini birden sevmeyenler ise genelde İzmir'i tercih ediyor. Üç İstanbul takımı gibi bu üç şehrimiz adeta. Ya da ilkokuldaki üçlü küme kesişimi gibi. AUBUC dendiğinde o üçlü şekli hatırlamayanımız var mıdır?

-Takımımdan hayatımda ilk kez bu sezon hiçbir beklentim yok. Zoraki uydurduğum beklenti 1. ligden düşmemek sanırım. Şehrin üvey evladı olarak bizim takımımıza yapılacak yatırımların oy deposu olarak kullanılmasındansa şu halimizi kabullenmiş durumdayım. Yalnız belediyenin kuklası olmayan bir yönetimin gelmesini beklemek de sanırım en doğal hakkım. Sadece Erciyesspor'u tutanların kurduğu taraftar derneğimiz ise yegane umudumuz olacak. Umarım birileri tehditler savurarak tribünlerdeki tekellerinin derdine düşmezler. Uzak durmaya çalışsam da tribün tozu yutmuş biri olarak sanırım maçalrda asla küfretmeyen kavgadan gürültüden uzak çizgimi bu yeni oluşumda da yaşatmaya çalışacağım.

Kare| 1

10 Haziran 2008 Salı

Larsson

İzlemeye doymadım,doyamadım. Özellikle benim gibi yaşlı futbolcuları seven bir futbolsever için en büyük nimettir Larsson. 37 yaşında hala İsveç'in gol umudu olmayı sürdürüyor ki bugün nefis vücut hareketleri ve Ibrahimovic'e çıkarttığı toplar göz doldurdu. Benim içinse hala bir Barcelona maçında oyuna sonradan girip attığı bir gol yaptığı asistle çevirdiği 45 dakika aklımda kalacaktır. Tabi Celtic kariyerine değinmeye bile gerek yok. Umarım fizik kurallarına karşı koyarak oynamaya uzun yılalr daha devam eder Tugay misal.

9 Haziran 2008 Pazartesi

Apolitize blog

Blogda siyasete değinmemeye karar verdim. Zaten oldukça da az yer veriyordum ama özellikle bu ülkede ötekiyseniz ikinci sınıf vatandaş muamelesi görüyorsunuz. Mustafa Kemal'in yolu da artık bu ülkede öteki kapsamına girdi maalesef. Hem futbol soslu sosyal bir blog olarak tanımlanan blogumuzun maksadı siyaset değil yeri geldikçe yazılan kendi halinde yazılardır geleceğe bir hatıra olarak. Elbette politik görüş hayatın her yerine yansır ve bu da yazılara yansır zaten. O açıdan tekrar siyasi yazılar yazmaya pek de gerek görmüyorum.

Turkuaz değil kırmızı beyaz!

Bu ülke Hollanda değil, bu ülke İtalya değil.Bu ülke Türkiye. Dünya'nın belki de en anlamlı bayraklarından birisine sahip ülkemizin güzelim renkleri dururken sırf üstüne basa basa marketing(pazarlama lafının çivisi mi çıktı, katletmeyin şu Türkçe'yi!) politikası olarak elin Nike'ının "milli" takımımız için yaptığı turkuaz rengi formayı kabullenemedim. Portekiz maçını izlerken sanki sahadaki takım "milli" takımımız değil de başka bir takımmış gibi geldi.

3 Haziran 2008 Salı

Tezatlıklar ülkesi

Dışarıda milyonlarca işsiz... Kamu kurumlarında ise sadece üç beş çalışan memur. Hal böyle olunca kamu kurumları halk gözünde birer tımarhaneye dönüşüveriyor. 3 dakikalık bir işlem için 3 saat beklediğime mi yanayım, yoksa sistemin kendi hatasının kaybettirdiği ekstra yarım saate mi? Güç bela nüfus cüzdanını çıkarttım, pasaportu hayal edemiyorum. Ankara Emniyet Müdürlüğü'ne sabah 7'de gidilip randevu alınacakmı şefendim. Sıra ancak 14.00-15.00 arasında size geliyormuş. Part time memur(!) mu alırsınız,yoksa mevcut memurlara çeki düzen mi verirsiniz bilemem ama bizleri de geçtim yaşlı insanları saatlerce bekleterek onlara işkence etmeye hiçkimsenin hakkı yok. Bazıları her hakkı kendilerinde bulsa da...