28 Temmuz 2008 Pazartesi

22 Temmuz 2008 Salı

Bunları da alın askere

Kopyala yapıştır yazılar paylaşmayı çok sevmesem de bu yazıyı çok beğendim.

"Yükselen Militarizmi karşısında kitlesellerimizin; hayretlenmiş hayranlıklarımızı gizlememiz 1 yere kadar-
'Sözün Bittiği Yer'de (bir reklam sloganı) bu süper savaş çığırtkanlarını beğenmemek ve artık imkânsız!
Bütün bu F-16'cıları filan Türk Basmacılığının-Çığırtkanları köşe başlarının-
Nişantaşı kafelerindeki al-bayrak zevdalısı Savaşyanlısı Arkadaş!
İçin içine sığmıyor biliyorum. Sesini BEN duyuyorum. (Şimdi de duyurayayım bari.)
Kendini Yeni-Çeri olarak 're-invent' etmeye kararlı Küçük Dedikodutaciri!
'Kızları da alsınlar askere!' diye haklı isyanını dillendiren önce Arkaik Erkin Koray (O şimdi MHP'li) sonra da Büyük Düşünce Kadını Burcu Güneş!
Irkçılıkta da, Askercilikte de, Siyaseten Yanlışçılıkta da sınır tanımayan Sinir Kabzımalı Erman Toroğlu!
Ve ismini bilemediğimiz nice Savaş Borazancısı! Oturduğunuz yerde çektiğiniz sıkıntılar, acılar, heyheylenmeler yeter! Şimdi hakikaten, hepiniz Mehmet olabilirsiniz. Neden olmasın ki??
İşte çözüm/İşte gözü: Hepinizi alsınlar askere! Cümleten!
El âlemin ipiyle 'gerdeğe girme' arzularınız bir yere kadar.
Burda ister istemez Yaşar Büyükanıt Paşa'ya sesleniyorum: "Yanıbaşınızdayız Komutanım," diyorum fikirlerimle. Önerilerimle. Psişik telefonlarımla bir nevi.
Valla, bunların içleri içlerine sığmıyor. Nişantaşı Bankları'nda bağrışıyorlar 'Ah ulan ahhh!
Şu yaşta olmasaydım.' Burcu Güneş diye aklıevvel şarkıcı bir kızımız var. 'Alın beni de askere; ne var kadınım diye?'ye sarmış diyelim. Süper Orducu köşeci kardeşlerimiz/eniştelerimiz var. Kendilerini ordan oraya atıyorlar!
Değerkan paşam: çok ricalasam Tümmm Bu Toroğlarından filan oluşturulan Özel Birlikler, hatta Çok Özel Birlikler yollanamaz mı acaba Sinir Ötesi Harekâtı'na?
Diyelim bir doksan boylarında yüz yirmi kilo ağırlığında Son Günlerin Askeriye Sevdalısı, habire tecil ettire ettire 1 haller oldu askerliğini. Ondan mesela, İleri Bir Sınır Karakolumuz'da komando minder olarak faydalanılamaz mı? Acayip işe yaramaz mı? Moral kazandırılmaz mı?
Taş çatlasa 35-40'larında olan Nişantaşı Banklarının 'Geçmeseydi ulan yaşımız! Tutmayın beni!' diye haykırtan ulvi denyolarından, "Ne demek 'benden geçti' evladım? Henüz taze ve güzelsin. Alalım seni de askere!" diye süper askeri materyal yaratıklandırılamaz mı?
Mühim olan gönüllülük esası.
Fakirin fukaranın/rençberin türbanlı ananın çoluğundan çocuğundan/86-87'lilerden/üç-dört
aylık eğitimlerle ileri karakollara sürdüklerimizden-
Üstelik onların rızasını da almamıştık. Alamamıştık. Ama Bu Çığırtkanlar çok heveskârlar.
Şööyle hızlandırılmış üç haftalık eğitimlerle filan, bunlardan harekâtlarımızda, bizzat sahada, yararlanamaz mıyız yani? Dere tepe?
Süper 1 Gönüllüler Ordusu Yaşar Paşam? Çok Ünlü Kişiler'den oluşan?
Ben de hem fikir vermenin sevindirikliğiyle, hem de Bu Savaşmaya Doyurulamayanlar Çorbası'nda tuzum olsun diye kendilerine 'Mantık' ve 'Nizam' dersleri vermeye hazırım hızlandırılmış eğitimleri süresince.
'Vicdan' diyorduk, 'empati', 'adalet duygusu' daha neler, neler. 'Sulh' filan hani. 'Evlat acısı'. Beyhude.
Onun bunun çocuğunun kanını kadeh kadeh içmelere doyamamak, tanımadığın evlere düşen ateş'ten kahramanlık manzumeleri attırmak kolay mı kolay. Basith mi bayağı.
Buyur; bizzat Sn. Savaş Borazancısı, seni de yollayıverelim askere.
Git al cephenin ölçüsünü. Duy ölümün kokusunu. Burnunun direğinde.
Ben yine kendi dilime kaydım.
Siz ama Sn. Büyükanıt tutarlılık adına, samimiyet adına, hakikat sevdasına ve de bütünsellik- şunlardan Çok Özel Bir Tim kurduruverseniz de-
Âlem KAHRAMANLIK neymiş görse! Türk Medyalamasının Latan Ramboları! Haydi saklanmayın klosetlerde!
HEPİNİZ ASKERE!
Gün Milli Savaşma Günüdür! Siz niye bağırdıklarınızdan mükellef tutulmayasınız ki? 'Muafiyet' de 1 yere kadar oluyorlar. Yaaaa.
Hadi çıkıp boşaltın militarizminizin yelek ceplerini. Âlem 'aslan' görsün. 'Boncuk' görsün. 'Sicim' görsün. Ne varsa, yürek ceplerinizde, ziyadesiyle savaş tosunculuğu yapmayı biliyorsunuz- görsün işte.
Takke düşsün, başkasının çocuğuna kayıtsız, tacir görünsün. Bence."

21 Temmuz 2008 Pazartesi

Bebekler

Açık ara nefret ettiğim sosyal sınıftır. Kendilerinin özellikle 12 aylığa kadar olanları çekilmezdir. Şirin gibi görünürler ama ağlamaya başlayana kadar herşey esasen. 300 km boyunca 10 bebeğin ağlamasına dayanabiline adres verdiği takdirde hediye yollayacağım.

Çok merak ediyorum 11 aylık bir bebek camları zangırtacak şiddette ağlamayı nasıl başarır? Üstelik de bunu 5 saat aralıksız olarak yapabilmesini hangi fizik kuralı açıklar? Bebeklerin bakımını annelere yıkan sorumsuz babalara selamlar olsun.

15 Temmuz 2008 Salı

76 yılın sonunda!

Erciyesspor'un tribün grubu var mı diye sorulduğunda tek başına tribünüyüm cevabını vermekten kurtuldum. Tam umutlarımın söndüğü anda bir anda ben misal canına tak eden ama tek farkları Kayseri'de ikamet etmek olan bir avuç Erciyessporlu'nun başlattığı yeni oluşum. Umarım bazıları her zaman yaptıkları gibi mafyavari tehditlerle bu grubu dağıtmaz. Peki nasıl oluyor bu diyenler olacaktır. Rantlarına engel olunacağı korkusuyla Kayseri'de faaliyet gösteren taraftarlar derneği bugüne kadar bütün oluşumları dağıtmayı başarmıştır. Umarım kin gütmeksizin sadece Erciyesspor'un peşinde koşacak bu grup da aynı azizliğe uğramaz.
Not: Erdem her kimse kendisini şu logodan iptal etmesini rica ediyorum. Taraftarlar derneği logosuna Erdem Tasarım yazmak nasıl bir mantıktır anlayan varsa beri gelsin.

İncelikler yüzünden | 5

-Uzun süre sonra yazmak.Sabah erken saatlerde kalkarak teknesini temizleyen ağını hazırlayan balıkçılar misal.Gemiler,limanda güvendedir ama bunun için inşa edilmemişlerdir.

-Otobüs yolculukları çok yoruyor. Her hafta gidip gelinen Kayseri-Ankara yolu artık ezberlendi. Arka koltukta mutlaka ağlayan bir bebek, bozuk klima ve uçsuz bucaksız tarlaların arasında itinayla aranan ağaçlar. Akla gelenler,söylenmek istenip söylenemeyenler. Arabesk müziğin sarstığı bünyenin yalvaran gözlerle güzel bir film koyun da izleyelim bakışı bazen de yanımdaki adamın hoşsohbet olması için duacı oluyor. Tüm bu çile canımdan çok sevdiğim Tavlusun'a kavuştuğum anda bitiveriyor. Yaz vakti kazak giymek herkese nasip olmasa gerek. Tarla farelerine gitarla verilen konserlerle bitirilen gün için,ertesi günse o kutsal insanı görebilmenin heyecanı için değil 5 saat 15 saat yola katlanırım desem de vücudum kaldırmıyor artık.

-Yüzük kaybetme konusunda sabıkalıyım. Rahmetli dedemin yüzüğünü kaybettiğim için kendimi affedememişken onun yüzüğünü de kaybettim. Hala alışkanlıktır yüzüğü taktığım parmağımı ovuşturuyorum biraz da utanarak.

-Serotonine dikkat ediniz. Toplumda çoğu zaman sadece mutluluk verici nörotransmitter bir madde olarak algılansa da sinir konusunda da çok hassas bir rolü var.

-Üniversite uzatmak seni üzer dediklerinde umursamaz tavırlarla bakardım etrafa. Çevremdeki insanlar diplomayı aldığında birşeyler dank etmeye başlamıştı ama benden iki yaş küçük kız kardeşim diplomasını hem de 10. yıl Marşı eşliğinde aldığında umursamaz gururlu tavırların kendimi kandırmaktan başka bir işe yaramadığına inandım. Belki iki üç yılıma mal oldu ama hayattan dersimi aldım. Gene de zekasına ve kendine güvenmeyip kopya çeken zavallı bir halde 4 yılda diploma alan bazılarına baktıkça başım dik şekilde tamamen kendi emeğile geç de olsa alacağım diplomam için mutluyum. Tabi en güzeli bu işi 4 senede harıl harıl çalışarak halletmek en güzeli; gurur duyduğum kardeşim misal. ODTÜ'ye mastera kabul edildiğinde dünyalar benim oldu. Bu ülkede emekle,torpilsiz ilerlenebildiğini görmek mutluluk veriyor.

-Yıllar bazı şeyleri değiştiremiyor. Hayatımın insanını tanımama vesile olan lisemi saygıyla anıyorum.Kolay değil ortaokul+lise o okulda geçmişti. Çıkarsız tertemiz arkadaşlıklar, hala devam eden bir aşk,anılar... Hala o trafoya gidip yeni nesil Küçükçalık talebeleriyle sohbet ediyorum. Ancak bizden sonra ortaokulun da kapanışıyla Küçükçalıklılık kültürü yok olmuş,hocalar dağılmış. Bundan daha çok üzen 150 yıllık ilkokulumun yıkılarak otoparka dönüştürülmesi. Arkadaşlar söylediğinde inanmamıştım, bizzat gördüğümde gözyaşlarımı zaptedemedim. Koskoca bir tarihi herşeyden önce ilim yuvasını yıkanları bir kez daha kınıyorum.

-Cem Karaca,Moğollar,Barış Manço,Erkin Koray. Çocukluğumdan beri ısrarla dinlerim. Bıkmadım,bıkamadım,bıkamayacağım da. Zamane şarkılarına bakıyorum da cidden azıyorum bu dünyaya. Duyguları alınmış kalabalıkların içinde yalnızlaşan siyah beyaz bir dünyaya merhaba diyen yeni nesilin günahı nedir? Son mutlu kuşak olarak bizden küçüklere anılarımızı aktarmak sanırım bizlerin borcu onlara. Gören de yaşlıyım sanacak ama hani şu 80lerin sonunda 90ların başında çocuk olan şanslılardanım.

Yeniden merhaba

Hala takip edenimiz kaldı mı bilemiyorum ama bir ayı aşkın suskunluğumu bugün bozuyorum. Her insanın inişli çıkışlı bazı dönemleri olur.Benimki de biraz yokuş aşağı bir dönemdi. Durmak gerekliydi ve uzun süre sonra da olsa durabildim. Şimdi yokuşu sabırla tırmanma vaktidir. Kendi halindeki tıngır mıngır bloguma beklerim efendim.