10 Kasım 2010 Çarşamba

Atatürk'ten rahatsız olan güruha:


Dikkatimi çekmeye başladı son zamanlarda. Yanlış görmediniz, Atatürk resimlerinden rahatsız olan insanlarla aynı ülkeyi paylaşıyoruz. Son yıllarda artması tesadüf değil elbette. Ahlakın aile yapısının yozlaştırılmaya çalışıldığı AB(D) kültürünün aşılanmaya çalışıldığı, bebek katillerinin özgürlük savaşçıları olarak lanse edildiği, din kisvesi altında Atatürk düşmanlığı yapılan günümüz Türkiyesi'nin vehametini sergiliyor bu durum esasen.

Gençliğe hitabe ve Atatürk levhaları kaldırılsın, İstiklal Marşı okunmasın, maçlarda Türk bayrağı asılmasın değil mi? Atatürk için 1 dakikacık saygı duruşunda ayakta durmak enayilik değil mi? Yoruluyordur güzelim ayacıklarınız. Ağrıyordur nazenin kulaklarınız 1 dakikacık sirenlerden, kornalardan. Hayat normal devam etmeli değil mi?

29 Ekim'de 10 Kasım'da, 19 Mayıs'da, 23 Nisan'da Atatürk resmi konulması, törenler düzenlenilmesi neden dokunuyor size? Siz kimsiniz de insanların Atatürkçülük'ünü sorgulayacak salahiyete sahipsiniz? Nereden biliyorsunuz 365 gün kalplerde yaşatılmadığını? Siz ne yapıyorsunuz Atamız'ı yaşatmak için peki? Entel dantel zırva tepkiler verip insanın hüznünü yaşamasına bile manî olmaya çalışıyorsunuz.

Mustafa Kemal ATATÜRK. Biliyoruz bu isimden rahatsız oluyorsunuz. Onun bu ülke ve din için yaptıklarının altında eziliyorsunuz çünkü. Nefretinizi entellektüel tepkilerin ardına gizliyorsunuz ama öylesine nefret dolusunuz ki başaramıyorsunuz bile. Unutuyorsunuz ki o olmasaydı annenizi bilirdiniz ama babanızın kim olduğunu bilemeyecek, özgürce yaşayamayacaktınız.

Bu ülkeden, Atatürk'ten şikayetçi güruhun en azından dürüst olmasını istiyorum. Entellektüel kelimelerle, laf salvolarıyla son valsiniz son derece onursuz gerçekleşiyor. Atatürk'ü tabiki sevmek zorunda değilsiniz (bedelini ödersiniz,malum dilinizden düşürmediğiniz faşist(!) bir ülke burası) ama şirin görünmek ikiyüzlülük yapmak zorunda da değilsiniz.