dardanos
not cool but original
24 Ağustos 2011 Çarşamba
Müzik siteleri
2 Temmuz 2011 Cumartesi
Copa America 2011
Japonya yerine Kosta Rika'nın eklendiğini belirtmekte fayda var.
Brezilya-venezuella 22.00 3 temmuz
Paraguay-ekvador 00.30 4 temmuz
Uruguay-peru 01.15 5 temmuz
Şili-meksika 03.35 5 temmuz
Arjantin-kolombiya 22.00 6 temmuz
Bolivya-kosta rika 22.00 7 temmuz
Brezilya-paraguay 22.00 8 temmuz
Uruguay-şili 22.00 8 temmuz
Peru-meksika 22.00 8 temmuz
Venezuelle-ekvador 22.00 9 temmuz
Kolombiya-bolivya 22.00 9 temmuz
3 günlük ara
Arjantin-kosta rika 22.00 12 temmuz
Şili-peru 22.00 12 temmuz
Uruguay-meksika 22.00 12 temmuz
Brezilya-ekvador 22.00 13 temmuz
Paraguay-venezuella 22.00 13 temmuz
Uruguay----14 kez
Arjantin----14 kez
Brezilya----8 kez
Paraguay----2 kez
Peru----2 kez
Bolivya----1 kez
Kolombiya----1 kez
2.lik Sayıları
Arjantin----12 kez
Brezilya----11 kez
Uruguay----6 kez
Paraguay----5 kez
Şili----4 kez
Meksika----2 kez
Kolombiya----1 kez
Bolivya----1 kez
3.lük Sayıları
Uruguay----9 kez
Brezilya----7 kez
Paraguay----7 kez
Peru----6 kez
Şili----5 kez
Arjantin----4 kez
Kolombiya----3 kez
Meksika----3 kez
Honduras----1 kez
4.lük Sayıları
Şili----10 kez
Paraguay----6 kez
Uruguay----5 kez
Peru----5 kez
Brezilya----3 kez
Arjantin----2 kez
Bolivya----2 kez
Ekvador----2 kez
Kolombiya----2 kez
ABD----1 kez
3 Şubat 2011 Perşembe
İncelikler Yüzünden | 17 "Azamî Süre Azmi"
Biz büyüdük ve kirlenmedi Tavlusun!
1988 yılıydı. Henüz daha üç yaşındaydım. Daha o yaşlardan çok çok düşkün olduğum rahmetli dedem taş bir bağ evine götürmüştü. Büyük dedemin resmini göstermişti ve başlamıştı Tavlusun sevgisi. Oradan gitmemek için çocuk aklımla arabasının egzosuna taş koymuştum ama başaramamıştım. Araba çalışmış ve Kayseri'ye dönmüştük.
500 yaşından fazla olduğu efsaneleri dolaşan yan bağdaki ceviz ağacına bakmıştım,ardından da Mimarsinan kasabasının yayıldığı o yüksek kel tepeye. Herhalde burası cennet demiştim. Daha sonraları ömrümün her yazını geçireceğim yer olmuştu Tavlusun. Rahmetli büyükannemin aldığı ve hala sakladığım mavi tekerli BMX ise özgürlüğün simgesiydi. Ona biner biner o yaşta asfaltta bisiklet sürmenin dahi maharet sayıldığı bir kültürde dağ tepe taşlık ıssız yollarda bisiklet sürerdim kardeşimle beraber. Çalgan ismini verdiğim köyün yerlilerinden başka hiçkimsenin bilmediği o dimdik tepeye çıkar, bütün o doğayı izlerdim.
Hassas ve içli insanların yeriydi Tavlusun. Aşıklar Kayası'na gider, tek başına sigara içerdim. Buram buram tarih kokan Amerika'nın kanyonları kadar ıssız vadiyi izlemek en büyük zevkimdi. 400 500 yıllık sahipsiz virane tarihî evlerin içinde bilinmeyeni keşfetme arzusuyla dolaşırdım, bu keşifler sırasında yabanî bir kartal ve börtü böcekten başka hiçbir şey keşfedemeyeceğimi bile bile...
Büyüyordum. Lise yıllarımda ankesörlü telefondan bağı arıyordum, yaşlı keçimi, biricik dedemi. Annemlere söyleme ben geliyorum der o zamanın köy otobüsü olarak kullanan 302ler'e binerdim. Gulu gulu diye çıkardığı kulakları tırmalayan ,her vites geçişinde gacır gucur sesler çıkaran rüzgarda sağa sola yatan camları daima buğulu ve kirli o otobüslerde sanki bütün dünya benimdi. Şehir evinin önüne geldiğimizde yüzümü saklar,eğilirdim sonra yeniden aynı hazzı yaşamaya başlardım. Sanki cennete yolculuk gibiydi o yollar. Köye indiğimde dizboyu kar olurdu. Hep annem dedeme sorardı:
-Baba korkmuyor musun bu yollardan, ya kurt inerse ne olacak?
-Kızım , kurt benden korksun!
Onun açtığı ayak izlerine basa basa giderdim köye. Bal rengi gözleriyle,tüyleriyle köpeğim yarı yolda karşılardı beni. Beraber bağımıza dönerdik.Çamsakızını abarttığı hala yapsa zevkle yiyeceğim irmik helvası, bir demlik çay ve Salih Amca ile beraber beni beklerdi dedem. İki saat sonra iliklerimize kadar hep beraber donardık, dönüş yolu tutulurdu. Dönüşte durağın yanındaki marangoza oturulurdu. Western filmlerinden çıkma o dükkana hayrandım. Sobanın üstündeki çay, ahşap kokusu, camlara bulaşan ahşap tozu ,kir pas ve tadına hala doyamadığım sohbetler...
2003 geldiğinde dedemi kaybettim. Kayseri'den 7, Mimarsinan'dan 1 belediye otobüsünün o cenazede onun kültürünü yaşatmaya and içmiştim. Artık o yoktu ama torunuyla sonsuza kadar yaşatılacaktı. Bir insan adının anıldığı son gün ölür demiş eskiler... Birgün bile adını anmamazlık etmeden tam 7 yıldır hala ısrarla ve gururla yaşatıyorum onu.
Vefatı o yıl çok sarsmıştı. Van olsa gene gideceğim demiştim, bir daha ÖSS belasına hazırlanabilsem ODTÜ, Boğaziçi2ni kazanacağımı bile bile Gazi Üniversitesi'ne gittim. Kabus gibi geçecek 8 yılın başlangıcıydı. Herkesin bölüm 1.si olarak bitirir dedikleri insan 8. senesinde hala debelenecekti. İyisiyle kötüsüyle geçen 8 yılda tabiki yazokulundan kalan her vakitte Tavlusundaydım. 40 45 derece sıcaklara aldırmadan bu yaz hariç her yaz haftada 1 Tavlusunun yollarına düşüyordum Ankara'dan. Tavlusunlu can dostlarım oldu. Gitar,bağlama çalınır, köyün kahvesine fındıklı kolasına dost kazığı oynanırdı. Daha sonra onlar da Türkiye'nin dört bir yanına dağıldı. Kırıkkale, Erzincan, İstanbul üçlüsündeydi arkadaşlarım. Onlaral yaptığımız mangalların tadı hala damağımda...
Kaybettiğim 8 sene elbette çok üzüyor ama en çok şu an olduğu gibi Tavlusun'u özlüyorum. Kabuslarımda iki günde bir oralardaki ağaçların kesildiği ve betonlaştığını görüyorum. Duruşu ve entellektüelliği gereği Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı ile arası çok kötü olan köyümün adı değiştirilmeye kalkıldı, 18 yılı bulan bir dava ile Uygurca'dan gelen kadim ismimizi geri aldık. Mağaralarda yaşayan insanımız ve doğal bir afette çökmesi son derece muhtemel tarihi sit alanındaki evler yerine her Tavlusunlu'nun daha iyi yaşayabilmesi için köylü köyün boş arsasını kendi arasında anlaşarak kullanmak istedi. Mafya zoruyla belediye başkanımız o arsaları yoksul köylülerin elinden aldı ve 15 katlı 3 blok halinde "Abdullah Gül Siteleri'ni" dikmeye başladı.
Kayseri'yi hep Roma ordusuna bizi Galya'ya benzetirim. Kayseri bütün ihtişamıyla sadece bir tepe geride bizi gözetlerken biz de bütün şirinliğimiz ve güzelliğimizle şehirleşmemek, 700 yıllık o kültürü yaşatmak, doğamızı korumak adına mücadele ediyoruz. Tavlusun'dan göç edip memleketini unutan bazı zengin insanlara rağmen, mağarada yaşayanından ayda yılda bir Tavlusun'a giderek onu unutmadığını gösteren insanına kadar herkes işte buna çabalıyor. Unutmayın, çabalamazsak Kayseri'nin son oksijen alanını ve muhteşem bir kültürü daha kaybedeceğiz. Aynı Germir gibi, Gesi'nin yarısı gibi.
Senin bir kuru yaprağını dünyayı altınla kaplasalar önüme sunsalar gene değişmem memleketim. Büyük dedemden gelen tam 4 kuşaktan aldığım bu kültürü korumaya çabalamaya sonsuza kadar devam ederken gurbet elde hasretle anmak da şimdilik kaderimiz gibi görünüyor.
16 Ocak 2011 Pazar
Çamurdan olsun ama bizden olsun!
28 Aralık 2010 Salı
İncelikler Yüzünden | 16
10 Kasım 2010 Çarşamba
Atatürk'ten rahatsız olan güruha:
Dikkatimi çekmeye başladı son zamanlarda. Yanlış görmediniz, Atatürk resimlerinden rahatsız olan insanlarla aynı ülkeyi paylaşıyoruz. Son yıllarda artması tesadüf değil elbette. Ahlakın aile yapısının yozlaştırılmaya çalışıldığı AB(D) kültürünün aşılanmaya çalışıldığı, bebek katillerinin özgürlük savaşçıları olarak lanse edildiği, din kisvesi altında Atatürk düşmanlığı yapılan günümüz Türkiyesi'nin vehametini sergiliyor bu durum esasen.
Gençliğe hitabe ve Atatürk levhaları kaldırılsın, İstiklal Marşı okunmasın, maçlarda Türk bayrağı asılmasın değil mi? Atatürk için 1 dakikacık saygı duruşunda ayakta durmak enayilik değil mi? Yoruluyordur güzelim ayacıklarınız. Ağrıyordur nazenin kulaklarınız 1 dakikacık sirenlerden, kornalardan. Hayat normal devam etmeli değil mi?
29 Ekim'de 10 Kasım'da, 19 Mayıs'da, 23 Nisan'da Atatürk resmi konulması, törenler düzenlenilmesi neden dokunuyor size? Siz kimsiniz de insanların Atatürkçülük'ünü sorgulayacak salahiyete sahipsiniz? Nereden biliyorsunuz 365 gün kalplerde yaşatılmadığını? Siz ne yapıyorsunuz Atamız'ı yaşatmak için peki? Entel dantel zırva tepkiler verip insanın hüznünü yaşamasına bile manî olmaya çalışıyorsunuz.
Mustafa Kemal ATATÜRK. Biliyoruz bu isimden rahatsız oluyorsunuz. Onun bu ülke ve din için yaptıklarının altında eziliyorsunuz çünkü. Nefretinizi entellektüel tepkilerin ardına gizliyorsunuz ama öylesine nefret dolusunuz ki başaramıyorsunuz bile. Unutuyorsunuz ki o olmasaydı annenizi bilirdiniz ama babanızın kim olduğunu bilemeyecek, özgürce yaşayamayacaktınız.
Bu ülkeden, Atatürk'ten şikayetçi güruhun en azından dürüst olmasını istiyorum. Entellektüel kelimelerle, laf salvolarıyla son valsiniz son derece onursuz gerçekleşiyor. Atatürk'ü tabiki sevmek zorunda değilsiniz (bedelini ödersiniz,malum dilinizden düşürmediğiniz faşist(!) bir ülke burası) ama şirin görünmek ikiyüzlülük yapmak zorunda da değilsiniz.
10 Kasım 2009 Salı
10 Kasım ve Kürt açılımı
Polisi de DTP genel merkezini korumaya gösterdiği hassaslığı, Atatürk'ün kabrinin yanıbaşındaki semtlere de göstermesini bekliyorum. Anıtkabir'in yanıbaşında Mareşal Fevzi Çakmak Caddesi2nde beliren hayat kadınları ve travestileri mi ararsınız, yoksa Bahçelievler/Emek/Anıttepe'de tinercilerin artışını, gasp ve hırsızlıkları mı ararsınız seçim sizin. Bu ülkede vatana ihanet edenler baştacı yapılmaya devam ededursun halk da başının çaresine bakar.
Aman ha, gücenirler şimdi sevgi kelebeklerimiz. Hak,eşitlik, özgürlük, adalet derler dağlarda 30000 insanın canını alır, oluk oluk kan akıtırlar. Buna karşı çıkmanın adı da faşistlik olur.
Rahat uyu diyemiyorum Atam ama rahat uyuman için elimizden gelen ne ise onu yapacağız. "Gösterdiğin hedefte durmadan yürüyeceğimize and içeriz."