19 Eylül 2008 Cuma

Aileden ilk ayrı kaldığım gün

Meşum ve boğucu Bir Ankara akşamıydı. Hüngür hüngür ağlıyordu biricik anacığım. Nereden bilebilirdi ki o ağladığında dünyamın yıkıldığını, oluşan tarifsiz acıdan yediğim silleyi. Acımı görmesinler diye ellerim ceplerimde,ağzımda ise dişlerimin kenetlenmesine engel olmak için belli belirsiz bir sakız solgun yüzümü ne kadar engelliyordu bilmiyorum. 38 plakalı arabanın plakasını bile öpmek istemiştim halbuki. Gitmeyin diye haykırmayı arzularken boğazıma düğümlendi keder. Dimdik duruyordum onlara el sallarken. 38 yavaş yavaş kaybolurken geri döner misiniz diye bekledim öylece.Gelmediniz. Sırtımdaki kambur senin gidişinden sonradır anacığım. Bilincim yarı kapalı bir şekilde o yıllarda Kayseri'de olmayan Pall Mall aldığımda memleketimin adı hasret olacaktı. Ardarda içilen sigaraların bitmek bilmeyen nefesi eşliğinde coşkulu kalabalığın arasına girmiştim yalnızlığımı unutabilmek adına. İnsan kaderini örtbas edebilir mi hiç?Sokaktaki nafile çabalarda buğulanan gözler öylece akıverdi yurdun o günlerde bomboş duvarları arasında. Sessizliğin adeta dalga geçtiği penceresiz odamda radyomun cılız sesi meydan okuyordu hayata. Daha yeni kaybettiğim dedem gelmişti aklıma. Gaddarca ertesi güne konulmuş hazırlık atlama sınavına o hırsla çalışmıştım. O sınavı geçmiştim ama sırtımdaki kambur düzelmedi anacığım. O kambur belki de diplomayı önüne bıraktığım gün düzelecektir anacığım. Bir gün tabuta benzettiğim bavulu toplayıp sizlerden uzaklara gitmek zorunda kalmayacağım. Elbet bir gün...

13 Eylül 2008 Cumartesi

İncelikler yüzünden | 8

-Sürekli lokasyon değişimi yaptığım için yazacak fırsat elime fazla geçmiyor. Çivi mi var bilemiyorum ama memlekete son bir git gelden ve bayram tatailinden sonra çakılı kalacağım.

-Çubuk Barajı kurumuş, dibinden otlar çıkmış. Ankaralılar'dan su isteyen gyepestoya duyurulur. Yeşilliği ile tanınan Bahçelievler semtinde ise ağaçlar ne yazık ki içten kuruyorlar. Geçenlerde iki farklı noktada iki ağaç devrilmiş. Allah'tan ikisinin de devrilme esnasında altından insanlar geçmiyordu da can kaybı olmadı, olan mala oldu. Belediye hiçbir hizmet yapmıyor diye sızlananlar o ağaçları sulasa da kurumasa o ağaçlar.

-Kaldırımlardaki pislik ise gözümden kaçmıyor. Her akşam yollara bırakılan çöpler akıyor ve sokaklar her gün savaş alanına dönüyor ne yazık ki. Çok değil bina görevlileri haftada bir gün apartmanlarının bulunduğu kaldırım iki kovacık su döküp uzun araba fırçalarıyla deterjanlayıp temizlese de pisliğin içinde yürümesek ve zemin katta yaşayanların evini böcekle karıncalar basmasa. %99'u Müslüman olan ülkemiz imanın temizlikten geldiğini hala öğrenemedi mi? Lafa gelince herkes Müslüman, ama kendine...

-Müslüman demişken; anlayamıyorum Ramazan aylarını artık. Fakirin halinden anlayalım diye farz kılınan oruç dönemini işletmeler iki hurma,bir çorba,bir iskenderi 20 ytl olarak değerlendiriyor? İftar vakti insanlar neden kornalara sarılıp çılgınlar gibi araba kullanıyor?Hani hoşgörü, hani! İki dakika iftarı geç açsak ölür müyüz?

-ÖSYM merkezlerini üniversitelerin öğrenci işlerinden alıp liselere versinler,liselerde ayrı birer stand kurulsun. ÜDS sınavıyla okul kaydını,transkripti aynı kuyruğa koyan üniversiteme ne demeli bilemiyorum. ÜDS'ye ikinci girişim olacak ve ikinci girişlerde müracaat internetten yapılıyor.Buraya kadar herşey normal ama şifrenizi unutmuşsanız sıkıntı burada başlıyor.İki dakikalık işlem için saatlerce kuyruk beklemeniz gerekiyor ve form değil şifreyi istiyorum dediğinizde gişedeki kadın arkanı dön ve git şarkısını söyleyerek kuyruğa gir diyor. Çok komiksiniz hanımefendi hahaha diyerek söylene söylene çıkıp evime dönmek düştü bana da. Ertesi gün başka birisini buldum da şifremi alabildim. ÜDS'ye girecek arkadaşlar varsa başarılar bu vesileyle.

-Şu danışman onaylarını otomatik hale getirseler keşke. Nedir bu hadise diyenler için: İnternet üstünden ders seçip bu seçiminizi danışmanınıza onaylatmak için her seferinde Ankara'ya geliyorsunuz. Halbuki son gün otomatik onay verilse herkes de daha okullar açılmadan Ankara'ya gelmekten kurtulsa fena olmaz mıydı?Olası aksililer için de 5 iş günü tanısalar incileri mi dökülür anlamam. Şizofreni teorim ise üniversitelerin otobüs firmalarını zengin etme gayesi içinde oldukları yönünde.

-İnsanlar neden anarşist oluyor diye kıvranan devlet ÖSS sistemini irdelesin biraz. Puanı tuta tuta ODTÜ'yü yazamamış bünye Hacettepe'nin de direğinden dönünce 6 yıldır toplanamadı. 4 senede bitirenlere başka tabirle 1.,2.,3. veya 4. sınıflara göre ödediğim iki kat harç da sisteme paşa paşa uyacaksının sinir bozucu uyarıcısı. Kız arkadaşım diplomasını almış üstüme mastera kabul edilmek üzere ve hatta açıköğretimden bölümümü de okuyor,kızkardeşim üniversitesini bitirp mastera kabul edilmiş(nice başarılıarını görmek nasip olur umarım ikisinin de) daha ne istersin ey sistem üniversite uzatan öğrencilerden! Zımpara kağıtlarıyla sıraları kazıyıp çatır çatır kopya çekerek ortalamayı yükselten öğrencilerden alın siz o harcı, ya da ya da...Yok yok siz üniversitelerde güvenliğe para vermemek için elini kolunu sallayanın içeri girip olay çıkarmasına müsade edin.Müdahale eden taşa döner.

-2000lere alışamadım.İnterneti ve cep telefonunu verin 90lar'a ışınlayın bünyeyi. Samimiyetsizlik paçalardan akarken 2000lere daha fazla direnecek takatim kalmadı. Yahut 90larda kalan insanlar birleşelim kendimize ait bir sosyal düzen kuralım.

-Pembe rengi kesinlikle sadece kızlara yakışıyor. Erkeklerde cırtlak renkli kıyafetlere alışamamamışken şimdi de pembe trendi çıktı.

-Metroseksüel erkek hadisesiyle beraber erkekler yumuşama sürecine girdi. Manikür,pedikür gibi kavramlar erkeklerin de hayatına girdi. Sokak ortasında ağlayan erkekleri gördükçe yerle yeksan konumuna geçiyorum ister istemez. Nilüfer'in şarkısı geliveriyor aklıma ama nafile. Erkek kibar olmalı,kendine dikkat etmeli kabul ama sokak ortasında ağlayıp manikür pedikür yaptırıp abuk subuk kıyafetlerle de ortada gezerse kantarın topuzu kaçar,kaçıyor da.

-Aldatmak,ensest ilişkiler,eşcinsellik,yok olmaya yüz tutan aile kavramı... Oysa ne kadar uzaktı bunlar bir zamanlar toplumumuza. Amerikan çakması Türk dizileri, televoleler,çakma filmler sağolsun. Televizyondan cnbc-e dvd kuşağı,maçlar, politika programları hariç daima uzak durdum.Dikkat ediniz şimdi de yeni moda eski Türk romanlarını diziye çevirmek. Özellikle çarpık ilişkileri anlatan romanların seçilmesi tesadüf mü?

-Bir de başımıza emolar çıktı. Td'de de mevzu bahsi geçen bir cümlede Japonca, Rusça, İngilizce, Türkçe'yi karıştırmışlar. Mydonose,baykush tarzı İngiliz Türkçesini de geçtim bir de bunlar çıktı.

-İstanbul Ankara arasını 7.5 saate uzatan güzide otobüs firmasına sevgiler. Yok yok 12 saatlik Rize-Ankara arasını 15.5 saatte gidebilen namaz molası,"ekmek molası" veren firmadan sonra söz verdim yadırgamamaya.

-29 Ekim'de Atatürk'ün hayatını anlatan Mustafa filmi ne kadar ilgi görecek merak ediyorum. 1938'den 2008'e kadarki 70 yıllık süreçte Sarı Zeybek'le beraber ulu önderle ilgili çekilen 2. film oluşu toplumumuzun ve aydınlarımızın ayıbıdır.Uzadıkça uzar...

Öylesine

Bir yerde hoşuma gitti, paylaşayım istedim.